Kazanlı

Mersin Kent Ansiklopedisi sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Adı Orta Asya Türkçesinde “kazgan” olarak geçer. Kaşgarlı Mahmut’a göre kazgan; sel sularının yardığı yer, içinde yarlar, bataklıklar, çatlaklar bulunan yer, anlamına gelir.Daha sonra sözcük “kazan” şekline dönüşmüştür.

Balkan ve Slav dillerine de Türkçeden kalma bir alıntı olarak geçer. Rumca, Bulgarca, Sırpça, Arnavutçada “kazan” sözcüğü bu anlamda kullanılır. Rum ağzında “Kazanes” şeklindedir. Aslı Luwi dilinin ardılı Anadolu dillerinde. “Kadana/Kazana” yani “Kuwa Ada/ Aza Wana – Kutlu Ana Tanrıça-sal” şeklindedir.

Tarihçe Aulai liman kenti, Ankhiale (Karaduvar) ile Rhegma arasında, bugünkü Kazanlı’nın yerindedir. (*1) Luwi dilinde “bol su, gür su” anlamındaki sözcüğün Helen ağzına uydurulmuş şeklidir. Orada oturanlara Auleotes deniyordu.

Kazanlı ile Tarsus karayolu arasında “Sida Kalesi” Makedonya krallarının hazinelerini sakladıkları yer imiş. Tarsus’un iskelesi Sıda, Kazanlı’dır. Burası tarihi Samaenda harabeleri üzerinde kurulmuş bir iskeledir. İbrahim Paşa bu iskeleden yararlanmıştır.

1833-1837 yıllan arasında İstanbul’dan başlayıp tüm Anadolu’yu gezen Fransız mimar, arkeolog, gezgin Charles Texier, 1836 yılında Mersin’den sonra gördüğü Kazanlı’yı şöyle anlatmaktadır: “Yarım asır önce gemiler Kazanlı’ya yanaşabilirlerdi. Fakat şimdi bozulmuştur. Antik dönemde şehirden yarım kilometre uzakta bulunan bu şehir, Amiral Beaufort’un tahminine göre 1810 yılında (Tarsus’a) 12 İngiliz mili yani 19 kilometre uzak kalmıştır”. 1824 yılında Kazanlı ve Mersin’e gelen gemi sayısı 20 iken 1854 yılında 605’e çıkmıştır. Bunların 161’i yabancı ülkelerden gelen gemilerdi.

Düyun-u Umumiye yetkilisi Fransız Vital Cuinet 1890 yılında Mersin ve Tarsus’a gelmiştir. –(La Turquie d’Asie – Géographie Administrative Statisque Descriptive e Ráisonnée de Chaque Province de L’Asie Mineure / Asya Türkiyesi / Küçük Asya – Eyaletlerinin Karşılaştırmalı ve İstatistik Açıklamalı Yönetim Coğrafyası. Paris 1890 – 1894) adındaki 4 ciltlik kitabının 2. cildinde yöreyi ekonomi ve nüfus özellikleriyle tanıtan çok önemli bilgiler vermektedir.

“Mersin’e 7 km, deniz kenarında. Eski adı “Cyna”. Eski Mısırlıların gemileri yanaşırdı. Zamanla liman dolarak hastalık saçınca terk edildi, gemiler Mersin yakınlarına demir atmaya başladı.”

Küçük resim oluşturmada hata: Küçük resim hedefe kaydedilemiyor
Kazanlı Ziyaret Tepesi 1937

Resim:Mersin, Kazanlı Ziyaret Tepesi 1937... (Kaynak: Observations on John Garstang’s Excavations at Kazanlı Höyük (Cilicia) in 1937)


Karaduvar ve Mersin iskeleleri Ayas ve Karataş iskelelerinin güvensizlik ve diğer bazı sebeplerle terk olunması üzerine gelişmeye başlamıştır. Daha sonra Karaduvar İskelesi Kazanlı’ya nakledilmiş fakat gerek Mersin limanının rekabetine dayanamadığından ve gerekse bakımsızlıktan harap olmuştur.

Tarsus nehrinin getirdiği kum ve çamurun zamanla Rhegma gölünün önüne birikmesi ve bataklık halini almasıyla Tarsus bir liman kenti olmaktan çıkmıştır.

XIX. asıra kadar Kazanlı, XX. asrın başlarından itibaren Mersin iskeleleri önem kazanmıştır. (İçel Sanat Kulübü Bülteni, 2009, S: 167, s: 13-14).

Kilikia bölgesinde, antik yazarlardan tanıdığımız ancak henüz yeri tespit edilememiş çok sayıda yerleşim bulunmaktadır ve bunlardan biri de Aulai’dir. Stephanos Byzantinos, Aulai yerleşiminden söz ederken Ankhiale ile komşu olduğunu vurgulamaktadır. Yine Stephanos, Aulai limanının 9 Tarsus ve Ankhiale arasında olduğunu belirtir. Bu bilgiye destek olabilecek en önemli ipucu ise Strabon’da yer alır. Strabon Ankhiale’yi, Tarsus ile Zephyrion arasında yerleştirmektedir. Bu iki önemli coğrafyacının bilgileri dikkate alındığında, batıdan doğuya doğru: Zephyrion, Ankhiale, Aulai ve Tarsus sıralaması ortaya çıkmaktadır. Hild ve Hellenkemper Aulai limanının Karaduvar beldesinde lokalize edilmesi gerektiğini önermektedir. Karaduvar beldesinin doğusundaki sahil şeridinde günümüze kadar çok çok az arkeolojik veri tespit edilebildiği için, kayıp yerleşimler genellikle Karaduvar’da veya batısında aranmıştır. 2013 yılında ise Karaduvar’ın 4 km doğusundaki Kazanlı beldesinde sürpriz arkeolojik buluntular tespit edilmiştir. Oysa günümüze kadar (sahilden 2.5 km içeride bulunan) Topraktepe höyüğü dışında, Kazanlı’nın sahil kesiminde Klasik bir yerleşim olmadığına dair bir kabullenme mevcuttu. Peki Kazanlı’daki buluntular ne anlama gelmektedir? Zira kabul edilenin aksine, Kazanlı’da Topraktepe höyüğünün dışında, Klasik bir yerleşim daha olduğu ortaya çıkmaktadır. Yeni bulunan seramik çöplüğünde, MS 5 ve 6. yy’lara ait yoğun miktarda LRI amphorasının olması, burada bir seramik üretim atölyesinin var olma ihtimalini gündeme getirmektedir. Bununla birlikte aynı çöplükte LR4 (Gazza) amphoralar gibi farklı formlara da rastlanmıştır. Bu durumda, Akdeniz’in değişik yerlerinden gelen ticari gemilerin bu limana uğradıkları ve burada bir amphora atölyesinin olabileceği “ihtimali” üzerinde durulabilir. Kazanlı’daki yeni bulgular, burada hangi antik yerleşimin var olduğu sorusunu da beraberinde getirmektedir. Lan lois, Kazanlı’nın antik Kyinda kenti üzerinde kurulmuş olduğunu söylese de, bu tespit antik yazarların ver#iği bilgilerle uyumlu değildir, Kyinda’nın yüksek bir yerde kurulmuş bır kale olması gerekir, Kazanlı’daki Topraktepe höyüğünün Ankhiale kenti ile eşitlenmesi gerektiği de düşünülmüştür. Ancak Kazanlı’daki höyük, Strabon’un Ankhiale için yapmış olduğu tanımlama ile uyumlu değildir. Nitekim Strabon Ankhiale’yi tanıtırken “sahilden biraz yukarıda” ifadesini kullanmaktadır ve bu kayıp kentle ilişkili olabilecek çok önemli ar$eolojik buluntulara da ulaşmış bulunmaktayız. Bu durumda, Kazanlı sahilinde lokalize edilmesi gereken antik yerleşim hangisidir? Bu sorunun yanıtı olabilecek ipucu yine Stephanos Byzantinos’un aktarımlarında yer almaktadır. Stephanos, Tarsus’a Ankhiale’den daha yakın olan limanın Aulaı olduğundan söz etmektedir. 19. yüzyılda Kazanlı’nını 1-1 Tarsus’un limanı olarak kullanılmış olması ve Tarsus ile Kazanlı’nın birbirine yakınlığı birlikte düşünülürse,” Kazanlı’da tespit edilen arke910jik bulguların Aulai ile ilişkili olduğu tahmin edilebilir, İÇEL SANAT KULÜBÜ BÜLTENİ / Eylül – Aralık 2015 – sayı 209 dan alınmıştır.